logo

Yusuf Kaplan: Nübüvvet, Tevhid’i ve özgürlüğü korumak...

Yazar Yusuf Kaplan, 11 Kasım 2019 tarihli yazısında; "Tevhid inancının muhkem bir şekilde korunabilmesinin tek şartı, nübüvvet / peygamberlik fikrinin muhkem olmasıdır." diyor.

"Nübüvvet fikri: Tevhid’i ve özgürlüğü korumanın temeli" başlıklı yazı şöyle devam ediyor:

Tevhid inancı, her şeyin başıdır: Hakikatin tecellīsi de, adaletin tesisi de, insanın özgürlüğünü teminat altına alması da tevhidle, tevhid akidesiyle kâimdir. Başka bir ifadeyle, her şey, tevhid’le başlar, tevhid’le biter.

Bütün yollar, Tevhid’e çıkar.

Tevhid, İslâm inancının, âmentüsünün en temel şartı, en sarsılmaz temelidir.

Şöyle izah edebiliriz bu şaşmaz ilkeyi: Allah’a (cc), Allah’ın birliğine, benzersizliğine, yaratıcılığına iman, Tevhid akidesinin temeli; Hz. Peygamber’e (sav) iman ise sütunudur.

Temel olmadan, bina inşa edilemez. Sütun olmadan, bina ayakta duramaz, çöker.

Peygamber inancı, tevhid inancının sigortasıdır. Nübüvvet fikri ve inancı olmayan hiçbir din, tevhid inancını koruyamaz.

Nübüvvet fikrini ve inancını yitiren bir din, paganlaşmaktan kurtulamaz ve kişilerin dini kendi kafalarına, zihin setlerine, keyiflerine, Kur’an’ın ifadesiyle “heva ve heveslerine göre” tahrif etmeleri önlenemez.

Mesele, sadece tevhid inancının korunabilmesiyle sınırlı değildir. İnsanın özgür iradesini ve özgürlüğünü koruyabilmesi, insanlığın yararına kullanabilmesiyle de ilgilidir.

Nübüvvet fikrini yitiren bir din, tevhid inancını yitirir; tevhid inancını yitiren bir dinse, insanın özgür iradesini ve özgürlüğünü yitirmekten kurtulamaz.

İnsan, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının mazhargâhı ve âlemin ruhu olan bir varlıktır. Bunun yegâne ve kâmil timsali âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber’dir.

İslâm’ın tenzîhî ve teşbîhî boyutları aynı anda kâmil mânâda peygamberimizde tecellî ve tezahür eder.

Yeryüzünü Allah’ın rahmetinin kaplaması, peygamberimizin rahmet elçisi olması ve bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmesi sırrının eseridir.

İSLÂM’IN FARKI: NÜBÜVVET İNANCI

İslâm’ın bütün diğer dinlerden, kültürlerden, düşünce geleneklerinden ayrılan en temel yanı, farkı, nübüvvet fikri ve nebevî usûl’ün yön tayin edici şaşmaz gerçeğidir.

Nübüvvet fikri, dinin, tahrif ve tahrip edilmesini önler. Yaratıcı ile yaratılan arasındaki ontolojik farklılığın altüst olmasına, insanın tanrılaşmaya kalkışmasına yol açan bütün yolları tıkar.

Yaratıcı’nın, yaratılan insanın ve kâinâtın ontolojik konumlarının alt üst olmaması, esas itibariyle akīdenin korunmasının yegâne şartıdır.

Sadece akîdenin değil adaletin ve nizamın -her tür beşerî nizamın ve intizamın da- yegâne şartıdır bu, aynı zamanda.

Adaletin kaynağı, akîdedir: İnsan, konumunu bildiği zaman, kul olduğu bilincini koruduğu zaman gerçek anlamda özgürleşebilir ve ancak o zaman mikro ve makro ölçeklerde adalet, hakkaniyet ve sulh nizamını teminat altına almak mümkün olabilir.

TEVHİD AKÎDESİ, NÜBÜVVET FİKRİ İLE GERÇEĞE DÖNÜŞÜR...

Tevhid fikrinin gerçeğe dönüşmesi nübüvvet fikrine bağlıdır. Nübüvvet fikrini yitiren, Peygamberi devre dışı bırakan bir din, kısa devre yapmaya, hayattan uzaklaşmaya ve zamanla yok olmaya mahkûmdur.

Peygamber’in devre dışı kalması, zamanlar ve mekânlar ötesi dinin, geçici zamana ve mekâna teslim olmasına yol açar.

Dinlerin tahrif olmasının nedeni, nübüvvet fikrini yitirmeleridir.

İnsanın tanrılaşmasının nedeni de, en yüce kul olan peygamber hakikatini idrak edememesi veya yitirmesidir. Kulluğun en yüce makam olduğunu bilen ve kulluğunu emanet bilinci ile hayata geçiren kişi, tanrılaşmaya kalkışamaz.

Kozmik düzendeki ontolojik dengenin, varlıklar arasındaki mertebelerin korunması, rahmetin tecellisinin zeminini teşkil eder. Rahmet elçisi Peygamber (a), zamana ve mekâna ilâhî bir ruh üfler, rahmetin ve merhametin tecellî etmesine aracılık eder.

Peygamber, ilâhî olanla irtibatı canlı tutulmasını sağlar.

Peygamber fikrinden yoksun bir din, kilise ile, ruhban sınıflarıyla ayakta durur. Kilise, dini teslim alır, dini yeniden kodlayarak her zaman yeni, sahte bir din dayatır; dine uyma zeminini kaybettiği için, dini, değişen zamana ve mekâna uydurur.

Peygambersiz dinin kaderi, tahrif ve tahriptir.

Peygamber fikri olan bir din, teori ile pratik arasındaki irtibatı canlı tutar.

O yüzden dinin yeni durumlarda nasıl hayata aktarılacağını, yeni durumları nasıl yorumlayacağını gösteren fâil peygamberdir.

O yüzden nübüvvet fikri, tevhidin de, kozmik düzen fikrinin rahmet üzere işlemesinin de, insanın ilâhî olan’la irtibatını sürdürmesinin ve özgürlüğünü yitirmemesinin de olmazsa olmaz şartıdır.

Yusuf Kaplan / Yeni Şafak