logo

Uzun süre oturmak bir çok hastalığa kapı aralıyor

Bir sandalyeye, koltuğa ya da kanepenin köşesine ilişip birkaç dakika oturmak, azıcık dinlenip nefes almak muhakkak ki güzel bir şey. Ne var ki oturmanın da fazlası tıpkı yiyip içmenin fazlası gibi bedene iyi gelmiyor. Uzun süre oturan bedenlerde zamanla bazı sorunlar başlıyor.

Ve ne yazık ki o sorunların mühim bir kısmı hayatı tehdit edebilen ciddi hastalıklara da dönüşebiliyor. Kısacası hayatın her alanında olduğu gibi oturmakta da işi abartmamak, ifrattan kaçınıp makulü tercih etmek ve biraz tedbirli olmak gerekiyor. “Peki, neden?

OTURMANIN 5 ZARARI

1- BEDENİ YAĞLANDIRIYOR

Oturma eyleminin 30. dakikasından sonra metabolizmada neredeyse yüzde 50’yi bulan bir düşme başlıyor. Bu da başlangıçta ‘yorgunluk hissi’, zamanla da ‘yağlanma’ anlamına geliyor. Oturan birine göre ayakta duran 2-3, yürüyen ise 5-10 kat fazla enerji yakıyor. Kısacası uzun süreli oturmak yoruyor, tembelleştiriyor, yağlandırıyor.

2- KALBİ HASTA EDİYOR

Oturma eylemi gereğinden çok uzatıldığında iyi kolesterol HDL azalıyor. Trigliserid, insülin ve şeker seviyeleri yükselişe geçiyor. Sadece bu bilgiler bile oturma alışkanlığında ısrar edenlerin kalp damar hastalıkları risklerinin neden yüzde 50-80 oranında arttığını açıklamaya yetiyor.

3- KANSERE DAVETİYE

Oturma eylemini abartanlarda
bazı kanserlere de (kalınbağırsak, meme, prostat, yumurtalık kanserleri) yakalanma riski daha fazla. Bunun nedeni olarak da artan insülin
nedeniyle çoğalan hücre büyüme faktörleri gösteriliyor. Muhtemel bir diğer suçlu ise oturdukça azalan antioksidan madde üretimi.

4- KASI, KEMİĞİ BOZUYOR

Hayatını oturmakla geçirmeyi tercih edenlerde kemik erimesi (osteoporoz) ve kas kaybına (sarkopeni) daha sık rastlanıyor. Eklem sorunları çoğalıyor. Bunlar da yaşlılıkta daha çok hareket kısıtlanması, eklem ağrıları, düşme riski, kemik kırıkları anlamına geliyor.

5- EMBOLİYE YOL AÇIYOR

Oturma süresi bir saati geçtiğinde ayak toplardamarlarında pıhtılaşma süreçleri hızlanıyor. Bu da ‘emboli’ denilen pıhtı parçalarının oradan kopup akciğerlere ulaşması ve yaşamsal sorunlara sebep olabilmesi demek.

HAREKET BEREKETTİR

Beyninizle kaslarınız akraba gibidir. İkisi de egzersizi çok sever. Yaşlılığa egzersiz yaparak hazırlanan her beden sahibine teşekkür eder. Daha iyi, güçlü bir beyin inşa etmenin yolunun yarısı ‘doğru beslenmeden’ geçiyorsa kalan yarısı da ‘düzenli egzersizden’ özellikle de ‘yürümekten’ geçer.

Unutmayalım ki hiçbir hücremiz tembelliği sevmiyor. Hareketsiz bir yaşamdan en çok da kalbimizdekiler dâhil kas hücrelerimiz ile beyin hücrelerimiz etkileniyor.

İYİ YAŞLANMA ANAHTARI HANGİSİ?

Doğru beslenme ve aktif bir yaşamın nasıl yaşlanacağımızın temel belirleyicileri olduğu doğrudur, öncelikle bu bilgiden hareket ederek yaşlanın. Ama sadece bunlarla da yetinmeyin. Kendinize her konuda iyi bakın. Bununla da yetinmeyin. Çevrenize de (‘çevre’ kavramına aileniz, dostlarınız, komşularınız, sosyal çevreniz, iş arkadaşlarınız, yaşadığınız çevredeki her türlü canlı ve cansız varlık dâhildir) iyi bakmayı sakın unutmayın. ‘Bakım’ meselesini de sadece ‘bedensel bakım’ olarak algılamayın. ‘Ruhsal bakım’ da çok ama çok önemli bir ayrıntı. Bedeni ruhtan ayırmak, ikisinin birbirine ilgi ve şefkatini azaltmak her yaş için yapılabilecek en büyük hatadır. ANDRE MAROİS bakın ne diyor: “Yaşlılığın esas meselesi bedenin güçsüz düşmesi değil, ruhun bedendeki güçsüzlüğe kayıtsız kalmasıdır.”

Hürriyet / Osman Müftüoğlu