logo

Hastalık üreten yaşam tarzı pompalanıyor'

Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecektir? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?

Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak? Örneğin, hipertansiyona yol açan risk faktörlerini doğuran yaşam tarzını değiştirdiğiniz zaman, ilaçları kime satacaksınız?

Bu anlayış, bilimsel araştırmaların yönünü de belirlemiş oluyor: Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyen ve bu tavukların sayısını artıran araştırmalar. Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı.

Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok. Obeziteyi önlemek yerine, herkesi ameliyat ederek güya tedavi etmeye çalışıyoruz.

Küresel araştırmaların finansmanı yani değirmenin suyu nereden geliyor?

Bilimsel araştırmalara milyarlarca doları yatıranlar, insanlık için, Kızılay’a yardım olsun diye yapmıyorlar. Amaçları daha çok kazanmak ve daha sonra ki araştırmaları finanse etmek.

Mesela obeziteyi önlemek yerine şişmanları zayıflatmak onlar için ekmek kapısı. Obesiteyi önlerseniz, bir düzine hastalığı da önlemiş olursunuz ki, hastalıktan beslenen modern yapı çöker ve bu yapıdan beslenenler aç kalır.

İşte bu yüzden hipertansiyondan diyabete, böbrek yetmezliğinden kalp ve damar hastalıklarına kadar milyonlarca insanımız hastalıktan kırılıyor ve her yıl yüzbinlerce insanımız ölüyor ama önleyici araştırmalar yok. Neden?

Kimse bindiği dalı kesemiyor. İlaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Bu yüzden Kanamalı Kırım Kongo virüsünden insanlarımız ölüyor, çünkü modern bilim merkezleri bunun aşısını karlı bulmuyor. Devletlerin ise bilime harcayacağı parası yok çünkü küresel sermaye bu amaçla borç vermiyor.

Önce koladan mısır şekerine, hurda demir eriten fabrikalardan çimento yatırımlarına kadar sayısı belirsiz hasta eden yatırımlar giriyor, sonra da tedavi eden ilaç ve teknoloji. Ne kadar insancıl değil mi? Sigara içimi azalmasına rağmen KOAH ve astım neden artıyor?

Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar! Götürüsü olan sebepler ne olacak? Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir. ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler.

Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan hasta edilen bu verimli madenlerin işletilmesi küresel sistemin yaşam kaynağıdır.

Hastalıkları önlemek yerine mahalle aralarına kadar yayılan klinikler ve dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Herkes önüne gelen hastaya MR, BT… çektiriyor. Da Vinci robotlarıyla ameliyatlar yapılıyor.

İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı astronomik şekilde arttı ve artmaya devam ediyor. SGK açıklamasına göre, hastalık harcaması 9 yılda 8 kat arttı. 2013 hasta muayene sayısı 700 milyon. Başka rakam vermeye gerek var mı?

Peki bunca ilaca, tedaviye, astronomik sağlık harcamalarına rağmen bir çok hastalığın nedeni olan yaygın sağlık sorunlarının tedavisinde başarılı mıyız? Ne yazık ki akıntıya kürek çekiyoruz. Kalp yetmezliği oranı HAPPY isimli araştırmaya göre, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, yani dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok. Ama olsun, hibrit tedaviler moda. Milyon dolarlık robotlarla ameliyat ediyoruz. Daha ne olsun?

Türkiye’de kalp damar hastalıkları tedavisi ve korunması yetersiz kalıyor, ölüm vakaları artıyor. Vasküler Risk Çalışması sonuçlarına göre, Türkiye’de kalp damar hastalıkları açısından yüksek riskli grupda tedavi ve korunma uygulamaları yetersiz. ‘Vasküler Risk Çalışması’ kötü kaderimizi gösteren önemli bir araştırma; Balon, stent, by-pass gibi modern tedaviler 5 yıllık takipte % 90 artarken, kalp krizi veya inmeye bağlı ölüm oranı azalacağına % 170 artmış.

Ne kadar ilginç değil mi? Ama olsun, son moda hibrit ameliyathanelerimiz var, Elinde çekiç olan çakmak için çivi arıyor, herkesi çivi gibi görüyor.

Yanlış ve eksik olan nedir?

Neden hala hastalıklar içinde kıvranıp duruyoruz? Neden hala hastaneler fabrika gibi çalışıyor? Ne zaman ve nasıl sağlıklı bir toplum olacağız? Bu sorular hayati öneme sahiptir ve bilimsel cevaplarını bulup gereğini yapmadan sağlıklı toplum olmak hayaldir. Bunca paraya ve emeğe rağmen kurulan sistem, hastalık üretmeye ve bizi hasta bir topluma dönüştürmeye devam edecektir.

Nerede hata yapıyoruz?

Milyonlarca dolarlık robotlarla önce ameliyat edelim. İlaçlı stent mi takalım yoksa eriyen stent mi? Peki sonra? Bu pahalı tedaviler sonrası hastaları tekrar hasta olmak üzere kirli akvaryuma atıyoruz. Euroaspire araştırması kalp krizi geçiren hastaların yarısının sigara içmeye ve risklerle yaşamaya devam ettiğini gösteriyor.Kıt kaynaklarımızı bu kısır döngü içinde çarçur ediyoruz. Kedinin kuyruğu peşinde dolanıp durduğu gibi emek ve paralarımızı saçmaya devam ediyoruz. Cep telefonlarına gelen mesajlarla, bedava çekap modası yayılıyor. Ellerde filmler, tahliller, dosyalar, ilaç torbaları…

Müşteriler, müstakbel hastalıklarını teşhis için dev hastaneleri tavaf ediyor. Tekrar tekrar anjiyo olanlar, damarlarına pırlanta yüzük taktırmış gibi stentten bahsedenler, gastroskopi yaptıranlar… Hastalar bedava doktor bulmuş robotla ameliyat istiyor. Herkes mucize tedaviler peşinde, hasta olmadan sağlıklı yaşamayı düşünen yok.

Trilyon dolarlık sektörün düzenlediği bilimsel kongreler ve toplantılar, fırtına gibi esip gürlüyor, doktorları, bilim dünyasını, hastalıkları önleme ve sağlığı koruma çabalarını sel olup götürüyor. Hastalık faturalarını ödeyen devletlerin ve korunmasız halkın bu fırtına önünde durması imkansız. İlaç ve teknoloji yoluyla aktarılan milyarlarca dolarla hastalık canavarını beslemeye devam ediyoruz.

Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen